Lise yıllarında, herkesin gözü önünde "Seni seviyorum... ama sadece arkadaşça" diyerek Can’ın kalbini paramparça eden Aslı, farkında olmadan ona ağır bir ah eder. Bu olaydan sonra Can’ın hayatı, sürekli reddedilmenin acısıyla geçer. Bu duruma daha fazla dayanamayan ailesi, bir gün onun için farklı bir çare arar: Can’a kurşun döktürmek üzere gizemli bir kadını eve çağırırlar.

Tahir, Feride ve Nizam; suikastçılarla alışılmadık yollarla bağlantı kuran bir teşkilatın hedefi haline gelir ve kendilerini ıssız bir çölün ortasında terk edilmiş bir otobüs durağında bulurlar. Tahir, başarılı bir gazetecidir; Feride öğretmenlik yapmaktadır; Nizam ise gizemli bir geçmişe sahiptir. Üçünü bir araya getiren ise, üzerlerinde kartal amblemi bulunan zarflardaki özel davetiyelerdir. Bu zarflarda onlara ait bir adres ve bu adresle ilişkili sırları ifşa eden bir fotoğraf yer almaktadır. Belirtilen adrese ulaştıklarında, tarikatın sırlarını bildiklerini anlayan üçlü, daveti kabul edip yeni bir hayata adım atmaya zorlanır. Gözlerini açtıklarında kendilerini geniş bir çemberin ortasında, kapana kısılmış bir otobüs durağında bulurlar. Bu gizemli mekânda, geçmişleriyle, bastırılmış korkularıyla ve pişmanlıklarıyla yüzleşmek zorundadırlar. Ve en dehşet verici olan ise, çemberin dışına çıkabilmek için birbirlerini öldürmeleri gerektiğini fark etmeleridir.

Bir ıslahevinde görev yapan idealist öğretmen, öz babasına yeniden kavuşma umuduyla, toplumdan dışlanmış bir grup genci Japonya’daki uluslararası kardan heykel yarışmasına katılmaları için ikna eder. Sorunlu çocuklardan biri olan Jab, yarışma takımı kaptanı olarak seçildiğinde, kendini karizmatik ve zeki öğretmen Kru Chom’un sıkı gözetimi altında bulur. Kar görmemiş bir ülkeden geliyor olmalarına rağmen bu çocuklardan, dünya çapındaki bu yarışmada başarı elde etmeleri beklenir. Bu hedef, başlangıçta imkânsız gibi görünür. Ekip içindeki çatışmalarla, dışlanmayla ve yoğun antrenmanlarla başa çıkmaları gerekir. Çoğunun ailesinden beklediği desteği bulamayan bu gençler, sorunlarının temelinde aile problemleri olduğunu keşfeder. Ancak bu mücadele, onlara ait olduklarını, inanan insanların hâlâ var olduğunu ve belki de en önemlisi, yeniden kendilerine güvenmeyi öğrenebileceklerini gösteren son bir şans olabilir.

G20 zirvesi için dünya liderleri, Güney Afrika'nın Cape Town kentinde bir araya gelir. Etkinliğe ailesiyle birlikte katılan ABD Başkanı Taylor Sutton için zirve beklenmedik bir şekilde bir kâbusa dönüşür. Terörist bir grubun toplantıyı basarak liderleri rehin alması üzerine Başkan Sutton, yalnızca ülkesinin güvenliğini değil, aynı zamanda ailesinin hayatını da korumak zorunda kalır.

"Kuzco'nun Yeni Hayatı", genç bir imparatorun, başına gelen tuhaf bir olayla değişen hayatını anlatıyor. Güç tutkunu danışmanı Yzma tarafından bir lamaya dönüştürülen Kuzco, kendini ormanın ortasında, yapayalnız bir halde bulur. Neyse ki, yardımına sadık ve iyi yürekli köylü Pacha koşar. Kuzco, tahtına geri dönebilmek için Pacha ile birlikte zorlu bir yolculuğa çıkar. Bu yol boyunca türlü tehlikeler ve komik olaylar, onları beklemektedir. Animasyonun büyülü atmosferiyle örülü bu film, sizi hem güldürecek hem de heyecanla ekran başında tutacak. Evde ya da sinema salonunda izlemeniz fark etmez; bu macera, izleyen herkese keyifli anlar yaşatacak.

Paris’te aşk, her köşe başında size göz kırpar: metroda, kafelerde, barlarda ya da Eyfel Kulesi’nin altında… "Paris, Seni Seviyorum" adlı projede, birçok uluslararası yönetmen, bu büyülü kenti farklı romantik hikâyelerle anlatıyor. Kentin klasik sinema imgelerinden uzak duran bu yönetmenler, günümüz Paris’ini tüm gerçekliğiyle, daha önce pek görülmemiş yönleriyle aktarıyorlar. Sosyal sınıfların, kültürlerin ve kuşakların bir araya geldiği bu filmde, sevinçler, ayrılıklar, beklenmedik karşılaşmalar ve aşkın farklı halleri anlatılıyor. Natalie Portman, Elijah Wood, Juliette Binoche, Steve Buscemi ve daha birçok ünlü isim, bu eşsiz deneyimi yaşamanıza katkıda bulunuyor. Film, adeta bir renkli mozaik gibi sizi Paris’e tekrar âşık edecek.

Vampir bir annenin ve insan bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelen Saya, her ne kadar dışarıdan bakıldığında 16 yaşında masum bir genç kız gibi görünse de, aslında 400 yıllık bir geçmişe sahiptir. İki farklı türün arasında kalmış olmanın ağırlığını omuzlarında taşıyan Saya, hayatta kalmak için kana olan bağını bilerek, yaşamını samuray becerilerini geliştirip vampirleri avlamaya adamıştır. Gizli bir organizasyon adına çalışırken yolu Tokyo’daki Amerikan askeri üssüne düşer ve burada vampirlerin atası Onigen’i yok etmek için büyük bir fırsat yakalar. Kılıcı ve olağanüstü güçleriyle harekete geçerken, yıllar sonra ilk kez bir insanla duygusal bir bağ kurar: Bu kişi, Onigen’in etkisi altındaki üssün generalinin kızıdır.

Zamanında birbirlerinin en yakın arkadaşı olan iki anne, yıllar geçtikçe amansız rakiplere dönüşür. Ancak çocuklarının birbirlerine olan tutkulu aşkını öğrendiklerinde, bu durum mahallede adeta bir savaşın fitilini ateşler. Aile bağlarıyla kişisel rekabetin çarpıştığı bu hikâyede, iki kadının hem çocukları hem de geçmişleriyle yüzleşmeleri gerekir.

San Diego’da yaşayan yüksek lisans öğrencisi Brad McCullum, Euripides’in Orestes adlı eserinden ilham alarak antik bir kılıçla annesini öldürür ve ardından evinde iki kişiyi rehin alır. Şehir kıyısında işlenen bu cinayet, olayı çözmeye çalışan kararlı bir dedektif ile Brad’in arkadaşlarını harekete geçirir. Rehineleri kurtarma çabası, Brad’in zihninin derinliklerine inmeyi ve asıl amacını anlamayı gerektirir. Gerilim dolu bu süreçte hem suçun perde arkası açığa çıkar, hem de insan psikolojisinin kırılgan sınırları gözler önüne serilir.

Bir çiftlikte büyümekte olan genç bir kız, ailesinden kalan değerli bir yadigârı geri almak için uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkar. Bu serüven, onu sıra dışı karakterlerle dolu, tehlikeli bir şehre sürükler. Burada hem gerçek aşkını bulur hem de sevdiği adamın ruhunu kurtarmak adına müziğin büyüsüne ve kaderin cilvesine meydan okumak zorunda kalır. Bu epik mücadele, onun içsel gücünü ve inancını da sınar.

Malegaon’un sakinleri, hayatın sıkıcılığından ve gündelik zorluklardan kaçışı Bollywood’un renkli dünyasında bulur. Hayali bir film çekmek olan amatör sinemacı Nasir Şeyh, aynı tutkuyu paylaşan arkadaşlarıyla bir araya gelir. Bu film sadece bir yapım süreci değil, aynı zamanda kasabanın ruhunu yeniden canlandıran bir diriliş öyküsüne dönüşür. Her sahne, Malegaon’un umut dolu kalbini yansıtır.

1940'ların sonuna doğru, Amerika’da Martha Beck ile Raymond Fernandez isimleri, “Yalnız Kalpler Katilleri” olarak korkuyla anılmaya başlandı. Onların en etkili silahı ise şaşırtıcı derecede basitti: Gazete ilanları aracılığıyla kurbanlarına ulaşıyorlardı. Bu ilanlara cevap veren yalnız ve umutsuz kadınlara, Raymond çekici bir Latin sevgili kılığıyla yaklaşırdı. Bu şekilde kandırılan kadınlar, önce duygusal olarak manipüle edilir, ardından acımasızca dolandırılır ve çoğu zaman öldürülürdü.

Genç bir kadın, ıssız bir çölde tek başına araç kullanırken, beklenmedik şekilde saplantılı ve tehlikeli bir şerifin hedefi haline gelir. Masum gibi başlayan bu yolculuk, giderek ölümcül bir kovalamacaya dönüşür. Zamanla işler daha da karışır; şiddet dolu akıl oyunlarının içine sürüklenen genç kadın, hayatta kalmak için tüm kurnazlığını ve içgüdülerini kullanmak zorundadır. Bu, zekânın ve iradenin sınandığı zorlu bir hayatta kalma savaşına dönüşür.

Alexander Hacke adındaki bir müzisyen, farklı kültürlerin müzikle nasıl kaynaştığını keşfetmek ve İstanbul'un benzersiz melodilerini kayda almak için, Türkçe bilmemesine rağmen bu şehre doğru yola çıkar. İstanbul'da klarnet ustası Selim Sesler’le karşılaşır ve aralarındaki iletişim, kelimelerden çok müzikle kurulmaya başlar. Bu müzikal etkileşim zamanla genişler; yolculuklarına birçok sanatçı eşlik eder ve birlikte İstanbul’un çok katmanlı müzikal yapısını gün yüzüne çıkarırlar. Tarzların çeşitliliği, onları ortak bir noktada buluşturur: İstanbul’un şarkısını yaratma arzusu.